Soru: Dua da kader gibi ilim midir?

Soru: Dua da kader gibi ilim midir? Kader gibi hali ve vicdani olduğu gibi aynı zamanda ilim midir de? Bir şeyin ilim olması demek o şeyin sebep-sonuçlarının bilinmesiyle belli mekanizmaları bilinen kadarıyla kuvveden fiile geçirmek olduğuna göre duanın kavli ve fiili bölümlerinden hangisi ilimdir? Kişi Allah’ı (cc) bildiği kadar ondan isteyeceğine göre kavli ve fiili duaların avam-havas tarafından yapılması bir olmaz.Bu minvalde dua ilimlemi olur?

Cevap:

Dua, istemek, talep etmek ve yalvarıp yakarmaktır. İsteklerini Âlemlerin Rabbi olan Cenab-ı Hakk’a arz etmektir.  Bildiğiniz gibi kavli ve fiilî dualar vardır.

Duaya tam olarak ilim demek çok doğru olmayabilir. İlim değildir ancak ilimsiz de olmaz denilebilir. İlim, ihlas, samimiyet, gayret, sebeplere  müracaat duanın esasları ve ziynetidir.

Sözler’de ifade edildiği gibi: “Belki kâinatın harekâtı ve hidematı, bir nevi duadır. Meselâ: Bir çekirdeğin hareketi; Hâlıkından, bir ağaç olmasına bir nevi duadır.”

Şüphesiz ilimle yapılan dua daha da makbuldür.  Bu sebeple bahsettiğiniz gibi avam-havas  tarafından yapılan dualar farklıdır. İlim sahibi kişi Cenab-ı Hak’tan neyi nasıl hangi şart ve zamanda isteyeceğini daha iyi bilir. Onun için Kur’an’da geçen dualar, peygamberlerin duaları ve büyük âlimlerin dualarıyla onlar gibi dua etmek önemlidir. Risale-i Nur’da geçen “Yâ Rab! Nasıl büyük bir sarayın kapısını çalan bir adam, açılmadığı vakit, o sarayın kapısını, diğer makbul bir zâtın sarayca me’nus sadâsıyla çalar; tâ ona açılsın. Öyle de: Bîçare ben dahi, senin dergâh-ı rahmetini, mahbub abdin olan Üveys-el Karanî’nin nidasıyla ve münacatıyla şöyle çalıyorum. O dergâhını ona açtığın gibi, rahmetinle bana da aç.” Bunun açık bir ifadesidir.

Ayrıca Fiili duada ilim önemlidir. Bir merdivenin basamakları gibi silsileyi bilmek ve takip etmek gerekiyor.  Kâinatta cari olan tekvini ayetlere riayet etmek de yine ilimle olur.

Duada en önemli hususlardan birisi de ihlas ve samimiyet. Ami fakat ihlaslı bir adamın duası âlim fakat ihlassız bir adamınkinden daha efdaldir. Cenab-ı Hak onun samimiyetine binaen yanlış istemiş bile olsa daha iyisiyle değiştirip kabul edebilir.

Duanın en önemli hususlarından birisi de duanın ubudiyet ve kulluk olmasıdır.  Yine Sözler’de ifade edildiği gibi: “Hem insan, nihayetsiz acziyle nihayetsiz beliyyata maruz ve hadsiz a’danın hücumuna mübtela ve nihayetsiz fakrıyla beraber nihayetsiz hacata giriftar ve nihayetsiz metalibe muhtaç olduğundan, vazife-i asliye-i fıtriyesi, imandan sonra “dua”dır. Dua ise, esas-ı ubudiyettir. “

Ayrıca Mektubat’tan: “Duanın en güzel, en latif, en leziz, en hazır meyvesi, neticesi şudur ki: Dua eden adam bilir ki, birisi var ki; onun sesini dinler, derdine derman yetiştirir, ona merhamet eder. Onun kudret eli her şeye yetişir.”

Cenab-ı Hakk’ın bizim dualarımızı bilmesi hususu ise,  O yaptığımız ve yapacağımız bütün dualarını en ince detayına kadar bilir. Zaten kâinatın yaratılış sebeplerinden birisi de duadır. Nitekim Mektubat’ta şöyle denilir: “Hattâ denilebilir ki: Sebeb-i hilkat-ı âlemin birisi de duadır. Yani, kâinatın hilkatinden sonra, başta nev’-i beşer ve onun başında âlem-i İslâm ve onun başında Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm’ın muazzam olan duası, bir sebeb-i hilkat-ı âlemdir. Yani: Hâlık-ı Âlem istikbalde o zâtı, nev’-i beşer namına belki mevcudat hesabına bir saadet-i ebediye, bir mazhariyet-i esma-i İlahiye isteyecek bilmiş; o gelecek duayı kabul etmiş, kâinatı halketmiş.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir