Cüz’i ihtiyari, ihtiyaç, kabiliyet
Cüz’i ihtiyari, ihtiyaç, kabiliyet ve hâkimiyet-i Esma’nın ene ile bağlantısı nedir? Esma-i Hüsna’nın tecellilerine insanın mazhariyeti noktasında dikkat çekilen: Cüz’i ihtiyari, ihtiyaç, kabiliyet ve hâkimiyet-i Esma’nın ene ile bağlantısı nedir ve insan kendisindeki hakimiyeti esmayı nasıl tespit edebilir? Hakimiyet-i esmadan kasıt nedir? Diyelimki hakimiyet-i esmayı tespit ettik bize ne kazandırır? Tespit edemezsek nelerden mahrum oluruz? Herkesin hakimiyet-i esması kendi ismi azamımıdır? Hakimiyet-i esma ile eşya ve olaylar arasında nasıl bir bağ vardır ve bu insanlar arasındaki farklı seyri süluk ve farklı düşünmenin nedenide hakimiyet-i esmamıdır?
Cevap
Bahsettiğiniz konu zannedersem şu ifadede geçiyor: “Kader, her şeye bir mikdar ve o mikdara göre bir kalıb vermiştir. Feyyaz-ı Mutlak’tan aldığı feyze olan kabiliyeti o kalıba göredir. Malûmdur ki, dâhilden harice süzülen cüz-ü ihtiyarî mizanıyla, ihtiyaç derecesiyle, kabiliyetin müsaadesi ile hâkimiyet-i esmanın nizam ve tekabülüyle feyz alınabilir. Maahaza, şemsin azametini bir kabarcıkta aramak, akıllı olanın işi değildir.” Mesnevi-i Nuriye 182
Şu soruya cevap olarak verilmiş: “Yahu, şu koyun veya inek, eğer Kadîr ve Alîm-i Ezelî’nin nakşı, mülkü olmuş olsa idi; bu kadar miskin bîçare olmazlardı. Eğer bâtınlarında, içlerinde Alîm, Kadîr, Mürîd bir Sâni’in kalemi çalışmış olsaydı, bu kadar cahil, yetim, miskin olmazlardı.”
Soruda “ezeli ve ebedi bir ilme sahip Âlemlerin Rabbinin bu kadar cahil ve miskin mahlukatı olur mu?” deniliyor.
Cenab-ı Hak kâinatta had ve hesaba gelmez mahlukat ve canlı yaratmıştır. Bilindiği gibi bunlar birbirinden had ve hesaba gelmez derecede farklıdır. Kimisi çok zeki kimisi gabi, kimisi hızlı kimisi yavaş, kimisi büyük kimisi mikroskopla görünecek kadar küçük…
Küçük, önemsiz ve gabi olanları da Cenab-ı Hak yaratmıştır. Onlar bize göre önemsiz olabilir ancak hikmetleri çok farklıdır. Eğer Allah çok zeki bir eşek yaratmış olsaydı, Atinalı filozof o eşeğe binemeyecekti. Yani mahlûkatın yaratılmasında, esmanın tecellisinde ihtiyaç önemli bir husus… Maksat çok zeki bir canlı yaratmak değil insanın ihtiyacına cevap verecek yükünü taşıyacak evcil bir hayvan olması. Burada hâkim esma hakimdir. Başka bir canlıda mesela koyunda insana bakan yönüyle Rezzak, munis ismi hâkimdir diyebiliriz.
İnsanlarımdaki tecelli ise daha derin… Çünkü her bir insan diğer canlıların bir türü kadar farklılık arz eder. Peygamberimizi (asm) Hz. Ebubekir, İbn-i Mektum veya Ebu Cehil de dinler; istifadeleri, aldıkları feyiz cüz’i ihtiyari, ihtiyaç kabiliyet ve kendi aynalarının kapasite ve parlaklığı nispetindedir.
Hakimiyet-i Esma hususunda insan önce kendisini diğer mahlukattan ayırmalı. Kendisinde daha başka isimlerin hakim olduğunu fark etmeli, insanca yaşamalı. Cenab-ı Hakk’ın bize öncelik olarak tayin ettiklerini dikkate alarak kendisine hedefler seçmeli. Diğer insanlardan farklı olan kabiliyetlerini de keşfederek o tarafa yönlenmeli. Bir kısım evliya Cenab-ı Hakk’ın Vedud ismine mazhar olmuş o isimle velayet makamına çıkmıştır. Bir kısmında hikmet, diğerinde ilim, kadınlarda şefkat gibi… Kişinin kendisindeki bir kabiliyet ve istidat hakimiyet-i esmanın bir işaretidir. O yolda daha kolay ilerler ve daha iyi sonuç alabilir.
Yine Risale-i Nur’daki başka bir misalde bir sultanın farklı devlet dairelerinde farklı unvanları vardır şeklinde izahlar da vardır. Askeriyede başkomutan, adliyede Hâkim-i Adil, ilimiyede… gibi. Eşya ve hadiseler karşısında bu makamları bilerek hareket etmek ve Cenab-ı Hakk’tan neyi nerede hangi makamdan isteyeceğimizi iyi bilmeliyiz.
Seyr-i süluk da aynı şekilde. Bazı yol, tarik ya da tarz bazıları için uygun değildir. Bir kısım insanlar bazılarına bakarak kendilerine yol çiziyorlar ama yol herkesin gidebileceği bir yol olmayabilir. Zamana, kişilerin mizaç ve kabiliyetlerine göre kolaylık ve zorluğu değişir. Mesela aşk, dar ve tehlikeli bir yoldur. Risale-i Nur’da bahsedilen dört hatve ise hem geniş bir cadde, hem umumi ve tehlikesiz bir yoldur.
Ene-ben ile bağlantısı ise, insanlar bazı isimlere mazhar ve ayna olur ancak ene cihetiyle onları kendisinden zannedebilir. Ene bahsinde olduğu gibi bunu bir vahid-i kıyasi olarak görüp “ben bu evi nasıl idare ediyorsam Cenab-ı Hak daha kâinatı idare ediyor” der, hadisenin sahipsiz ve basit olmadığını idrak eder. Daha sonra daha evin idaresini Cenab-ı Hakk’a verir. Hikmet ve ilim ile ilgili misaller de verilebilir.