Yeni Zelanda’da terör ve yeni bir Rönesans

Terör ve anarşi çağımızın en büyük problemlerinden birisi olmaya devam ediyor.
Dünyayı yönetmeye ve yönlendirmeye çalışanların hasis menfaatleri için her yolu mübah görmeleri insanlık dışı manzaraları ortaya çıkarıyor.

Son dönemlerdeki yazılarımızda “Medeniyetler çatışması” konusu ağırlık teşkil ediyordu. İslâm dünyasını medeniyetler çatışmasına çekmek isteyen merkezler sürekli olarak gerilimi tetikliyor. Aradaki problemleri çözecek demokrasi, haklar ve hürriyetler yerine Batıda ve İslâm dünyasında otoriter yönetimler destek ve teşvik görüyor, kutuplaşma körükleniyor.

Batı’daki güç merkezleri yaptıkları tahminlerde önümüzdeki elli yıllık dönemde Batı için çok da parlak şeyler göremiyorlar. Bozulan ve dejenere olan gençlik ilerisi için iyi şeyler vaad etmiyor. Ayrıca Çin, Hindistan ve uyanan Afrika onlara göre dengeleri bozacak ciddî bir tehdit.

Bazı fanatikler ise yükselen bir İslâm dünyasını da kendileri için tehdit olarak görüyor. İslâm dünyasında her şeye rağmen istikbal vaad eden ciddî bir potansiyel mevcut. Diğer bir husus ise İslâm dünyasındaki otoriter rejimlerin uygulamaları tıpkı kavimler göçü gibi Batıya doğru büyük bir göç dalgasını başlattı. Batının iş gücüne ciddî bir destek oldu.

Ancak beklenmedik bir yan etki ortaya çıktı, İslâm hızla yayılmaya başladı. Aslında aklı başında bir kesim ideolojik bakmayarak genç ve dinamik bir göçmen nüfusunu kazanarak fırsata çevirmeye çalışıyor. Ancak radikaller de boş durmuyor. Aşırı göçün çözümü ise İslâm dünyasına olan baskıyı azaltmak!

Aslında pek çok konuda olduğu gibi burada da konu İslâm dünyasındaki eğitimden, göçmenlerin eğitimine ve kendimizi anlatacak bir medyamızın olmamasında düğümleniyor.

Bazı merkezlerin plan kırk-elli senelik bir plan. Bunun için de en iyi malzeme insanları en çok korkutan terör! Hem İslâm terörle özdeşleştirilecek hem de savaş ve işgallere ve İslâm’a karşı yapılacak haksız ve hukuksuz uygulamalara toplumları ikna edecek gerekçeler bulunacak. Müslümanlar sürekli tahrik edilerek teröre zorlanacak, Elkaide gibi teşkilâtlar canlandırılacak. Bunun yanında İslâm dünyasındaki otoriter yönetimler ve diktatörler el altından desteklenecek. Daha sonra da İslâm dünyası “Hitler ve Mussolini gibi dünyayı ateşe veren” liderlerin elinde diyerek yeni bir dünya savaşı körüklenecek.

Şer odakları bu planlarının ne kadarına muvaffak oldu? Maalesef on beş-yirmi sene öncesine göre İslâm dünyası daha huzursuz. Demokrasi düşüşte, otoriter rejimler yükselişte. Demek ki, belirli bir mesafe almışlar. Ancak İslâm dünyası bunca provokasyon ve tahrike karşı teröre hâlâ karşı! Filistin, Afganistan ve Irak benzeri işgallere rağmen “işgale direniş” ile terörü ayıramayan gruplar da iyice marjinalleşti ve neredeyse bitti.

Batıdaki şer odaklarının toplayıp getirdiği militanlar da artık Ortadoğu’da taraftar bulamıyorlar ve silâh bırakıyorlar. Çünkü İslâm’ın yapısı asla teröre uygun değil!

İstedikleri sonucu alamayan odaklar şimdi son çare olarak dinsiz ve serseri gürühu Müslümanlar üzerine saldırtmaya çalışıyor. Bu saldırılar Allah’a ve kadere inanan Müslümanları asla korkutamayacaktır.

Adalet, masumların hak ve hukuku hususunda hassas olan Müslümanları teröre de bulaştıramayacaktır.

Aslında saldırıların şeklinden güçlerinin ve planlarının tükendiği anlaşılıyor. Yaptıkları tükenişin ve çaresizliğin göstergesi… Gerçekte terör Batı için daha büyük bir tehlike.

Kin ve nefretten beslenen ve insan hayatını hiçe sayanlar kendi vatandaşlarını daha çok katlediyor ve katledecek. Batı başta eğitim olmak üzere politikalarında iyileştirmeler yapmazsa yetiştirdiği fanatikler en çok Batıya zarar verecektir.

Teröristler ve onları yönlendirenler tarihi objektif olarak okumalılar. Yeryüzünde İlâhî bir denge kesintisiz devam ediyor. Tarihte nice güçlü devletler hüküm sürdü. Pers ve Roma’dan Haçlılara, Moğollardan Komünizme ve yakın dönemin emperyalistlerine kadar kimse İlâhî dengeyi bozamadı. Aksine İslâm medeniyetinden istifade etmek gerektiğini öğrendiler. Savaştan kazanmaya çalıştıklarının binlerce katını barış ile kazandılar. İslâm’dan istifade edenler Orta Çağ karanlıklarından kurtulup Rönesans’ı yaşadılar.

Şimdi hem bizim hem de onlar için yeni bir Rönesans fırsatı önümüzde.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir