Terör satrancında İslam dünyası ve Rusya
Terör Türkiye’yi değişik cephelerden birbirinden vahşi saldırılarla sarsmaya devam ediyor. Beşiktaş ve Kayseri intihar saldırıları derken Rus Büyükelçisinin de Ankara’da hunhar bir saldırı ile öldürülmesi içerdeki terör ve anarşiyi milletlerarası boyuta taşıdı.
Polis, asker katliamları şeklinde içerdeki kamuoyuna korku ve güvensizlik verilmeye çalışılırken büyükelçiye yapılan saldırı ile devletler hatta bloklar tehdit edilerek karşı karşıya getirilmeye çalışılıyor. Bununla dünyaya da mesaj verilerek Türkiye tekrar müdahalelere açık “hasta adam” entrikasına getirilmek isteniyor. Bu sebeple Türkiye failleri arkasındaki derin mihraklarla birlikte süratle çözüp, ikna edici bir tarzda kamuoyuyla paylaşmalı.
Bilindiği gibi Birinci Dünya Savaşı Avusturya veliaht prensinin Saraybosna’da uğradığı bir suikastla başlamıştı. Aslında her şey hazırdı. Savaşı tutuşturacak bir kıvılcım aranıyordu. Yıllar sonra daha da net olarak ortaya çıktı ki suikastte Avusturya başta olmak üzere bazı derin devletler de işin içindeydi.
Tarihî tecrübeler de dikkate alınarak terör ve suikastler çok boyutlu olarak ele alınmalı zaaf gösterilmeden gerçek sorumlular tespit edilmelidir. Tıpkı Birinci Dünya Savaşında olduğu gibi Türkiye’nin Ortadoğu, Rusya ve Batı eksenlerinde yeni hamlelere ve operasyonlara karşı uyanık ve tedbirli olması gerekiyor.
Derin mihraklar genelde barış ve huzurdan rahatsızdır. Daha çok kazanma hırslarıyla sürekli olarak kullanabilecekleri ve istismar edecekleri terör, suikast gibi tertip ve provokasyonlar şeklinde yeni hadiseler isterler. Teşvik ederler veya fark etseler de göz yumarlar. Çünkü kendi politikaları için yeni bir malzeme çıkacaktır. Olaydan sonra ise herkes gücüne göre hadiseleri yönlendirmek ve istismar etmek ve yeni operasyonlarına gerekçe hazırlama peşindedir.
Yükselen İslam imajını terör suçlamasıyla durdurmak pek çok derin gücün ortak hedefidir. Gerçekte karıncayı dahi bilerek incitmeyen bir İslam’ı terör ile yan yana getirmek feleğin, dünyanın ters dönmesidir.
Diğer bir hedef, çözüme doğru giden Suriye meselesini çıkmaza sokmaktır.
Başta Halep olmak üzere Suriye’deki birçok şehirde çoluk-çocuk demeden sivilleri bombalamasıyla dünya kamuoyunda itibarı sıfırlanan Rusya’yı mazlum durumuna düşürerek kurtarmak da hedeflerden birisi olabilir.
Suriye meselesine, tarafların silahları bırakarak barışçı çözümlerin arandığı bir ortam da birilerini fena halde rahatsız etmiş olabilir. Ayrıca dünyayı yönetme iddiasını sürdüren Batı’nın olmadığı Türkiye, Rusya ve İran barış platformu da bazılarına göre tahrik sebebidir.
Tehlikeli senaryolardan birisi de Rusya’yı İslam dünyası ile karşı karşıya getirme projesidir. Bilindiği gibi Sovyetlerin Afganistan’dan çekilmesi ile Sovyetler-İslam dünyası savaşı bitmişti. Sovyetlerin dağılması ve Orta Asya Müslüman devletlerin barış içinde bağımsızlıklarına kavuşmaları düşmanlık defterinin kapanmasını sağlamıştı.
Bilindiği gibi Batı, Askeri ihtilalleri desteklemelerinden ekonomi politikalarına kadar pek çok baskı araçlarıyla İslam dünyasını bunaltmıştı. Bu sebeple Rusya komünizm sonrası için bir ümit olmuştu. Bediüzzaman Said Nursî de 1950’li yılların başında Emirdağ Lahikası’nda yazdığı bir mektupta: ” Rus da dinsiz kalamaz, geri dönüp Hristiyan da olamaz. Ols
a olsa küfr-ü mutlakı kıran ve hak ve hakikata dayanan ve hüccet ve delile istinad eden ve aklı ve kalbi ikna eden Kur’an ile bir musalaha veya tâbi’ olabilir. O vakit dört yüz milyon ehl-i Kur’an’a kılınç çekemez.” demişti. Bu beklentileri boşa çıkarmak ve yakınlaşmayı önlemek ve eski kutuplaşmayı bir şekilde devam ettirmek için yıllardır yoğun bir faaliyet devam ediyor.
Çeçenistan, kısmen Karabağ ve Suriye son olarak da büyükelçi suikastı bu faaliyetlerin bir parçasıdır. Bu oyunu bozmada İslam dünyasına olduğu kadar Ruslara da çok iş düşüyor.
Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında görüldüğü gibi kan ile kurulan tuzaklar ve projeler eninde sonunda proje sahiplerini de yakmış yıkmıştır. Bu sebeple kandan, kavgadan uzak barış ve huzur projeleri herkes için en iyi çözümdür.