Bir yönetim şekli olarak fakirleştirme

Ekonomide ve siyasette ne kadar “serbestiyet ve hürriyet” denilse de devletler her şeyi zabturabt altında tutmak için elinden geleni yapıyor. Bu şekliyle de ekonomi siyaset için bir araç olmaktan kurtulamıyor.

Tarih boyunca hep sorulmuştur: refah içindeki bir toplum mu kolay yönetilir yoksa fakir bir toplum mu? 

Bu sorunun kolay ve tek bir cevabının olmamasındaki ana sebep yöneticilerin yönetimden ne anladıklarında gizlidir. 

Mesela hür, demokrat, adil ve meşverete dayalı bir yönetim varsa elbette zengin bir halkı yönetmek daha kolaydır. Problemleri daha azdır.  

Toplum eğer fakir ise fakirliğe sebep olan kötü yönetim, yolsuzluk ve adaletsizlik gibi faktörlerin kaldırılmasını isteyecektir veya yöneticileri değiştirmek isteyecektir. Refah seviyesi belirli bir seviyeye gelinceye kadar talep devam edecektir. Ancak bunun tek şartı ülkede demokrasi olmasıdır. 

Şimdi esas sorumuza gelelim. Devlette otoriter bir yönetim varsa ve yöneticilerin başka hedefleri varsa zengin toplum mu istenir yoksa fakir toplum mu? 

Dünya ortalamasında fakir toplumların daha itaatkâr daha ezik, asılsız da olsa vaatlere çabuk inanan ve yöneticileri veya üst tabakayı neredeyse putlaştıran bir yapıda olduğu biliniyor. Yardıma ve sadakaya muhtaç insanlar ekseriyetle daha itaatkâr olabiliyor. 

Refah seviyesi yüksek olanlarda ise genellikle hürriyet, demokrasi, hak ve hukuk gibi konulara daha çok zaman ayırabildiği ve bazı bedellere daha kolay katlanabildiği biliniyor. 

Tabi burada yanlış anlaşılmasın maddi durumu zayıf olduğu halde her türlü baskıya dayanacak gayrette ve cesarette olanların sayısı az değildir. Aynı şekilde refah seviyesini muhafaza etmek için her türlü tavizi verenlerin oranı da hayli yüksektir. Burada dünya ortalamasından özellikle Asya ortalamasından bahsediyoruz.

Otoriter yöneticilerin olduğu memleketlerin halkının genellikle fakir olması ve zenginliğin belirli bir kesimde yoğunlaşması bunun önemli misallerindendir. 

Sovyet döneminde eski yöneticiler bu yönetim şeklinde dikkatliydiler. Uzman kişilerin de ifade ettiği gibi bu politikanın zamanla terkedilmesiyle refah seviyesi iyi durumda olan Baltık ülkeleri ve Azerbaycan, Sovyet diktatörlüğüne ilk başkaldıranlardan oldu.  

Kuzey ve Güney Kore de yönetim şekli olarak fakirliğin ne kadar net olduğunu gösteren iki misal. Ekonomik değerler dikkate alındığında Güney Kore, Kuzey Kore’den neredeyse kırk kat zengin ve gelişmiş. Aynı kültür, aynı değerler ve aynı coğrafya gibi sayısız ortak özelliklere ve değerlere sahip olmalarına rağmen fark inanılmaz! 

Evet belki denilecek Kuzey Kore’de diktatörlük olduğu için bu kadar fakir! Ancak kolay yönetim için fakirleştirmenin de önemli bir tercih olduğunu unutmamak gerekiyor. Güney Kore’yi tek parti, tek aile veya tek adam ile bu kadar uzun süre kontrol altında tutmanız mümkün değildir. 

Evet bir yönetim şekli olarak fakirleştirme bazı dönemlerde ve bazı memleketlerde geçerli olabiliyor. Ancak bunun uzun süreli olduğunu düşünmek yöneticiler için büyük hata olacaktır. Asya ve Afrika toplumları da bütün sınırlamalara ve baskılara rağmen artık dünyayı takip ediyor. Berlin duvarı gibi diğer duvarlar da yıkılıyor ve yıkılacak. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir