Dijital çağda geç kalmamak
Hz. Adem’e (as) secde etmeyen İblis, Ademoğlunun dijital çağa geçip muazzam bir haberleşme ve bilgi teknolojisi ile denizin derinliklerinden uzayın karanlıklarına kadar hakimiyetini, istifadesini ve ilgisini sürdürebileceğini tahmin edebilmiş miydi?
Evet Hz. Adem’e (as) öğretilen isimler, Cenab-ı Hakk’ın isimlerinin maddi ve manevi alemlerde tecellilerine alem ve sembol olan ilimlerin ve fenlerin özü ve esasıydı. Hz. Adem’in (as) şahsında ademoğluna ilim, istidat ve kabiliyet olarak verilmişti. Bunlar Risale-i Nur’da detaylı olarak anlatılmaktadır. Kil tabletler ve kâğıt yokken belki de binlerce sene söz, ilim ve isimler insan hafızasında saklandı. Yüzlerce beyitlik şiirler, destanlar, mukaddes kitaplar hafızadan hafızaya çağlar boyu nakloldu. Hafızada kalıcı olabilmesi için akıcılık, nazım, kafiye ve vezin gibi edebi kaideler vazgeçilmezdi. Belki de eski çağlarda malayani ve gereksiz bilgilerin azlığı hafızanın gücü için en önemli unsur idi.
Kâğıt ile yeni bir dönem başladı. Kâğıdın en parlak dönemini artık geride bırakıyoruz.
Bilgi ve iletişimde dijital çağ için bütün zamanların en büyük değişimi demek mümkün. Bilinen dört-beş bin yıldır kil tabletten, papirüse, kemiklerden kâğıda kadar kaydedilen bilgi, nazım yerine dijitale dönüştürülüp tırnak ucu kadar hafıza kartlarında depolanıyor ve neredeyse beyindeki gibi ışık hızıyla yeryüzünü dolaşıyor. Üç-dört yüz sene önce Avrupalı bir filozof İbn-i Sina’nın eserini Buhara’dan getirecek İpek Yolu kervanını beş-altı ay beklerdi. Şimdi tıpkı basımı bilgisayarında bir tık uzakta ve inanılmaz ucuzlukta. Birçok uzmana göre medeniyetleri belirleyen en önemli faktörlerden birisi de bilgi ve haberleşme şimdiki ifadeyle iletişim. Eski çağların hakimleri hep yazıyı icad eden daha doğrusu ilham olunan Ortadoğu idi. Ortadoğu’nun üç-beş yüz sene öne geçmesinde şüphesiz İslam dini en mühim faktör. Ancak yazı, kâğıt ve okumanın da bunun alt yapısı olduğunu unutmamak gerekir.
Arap ya da Sami alfabesinin dönüşerek Batıya geçişi de üç-beş yüz sene aldığı tahmin ediliyor. Kâğıt da aynı şekilde. Matbaa, Rönesans ve Sanayi inkılabının Batıda birbirini takip etmesi tesadüf olmasa gerek. Terakki ve kalkınmanın ilk basamakları yazı, kitap ve okuma olmuş.
Matbaa 15-20 sene içinde İstanbul’a gelmiş ancak sadece Tevrat basılmış. Üç yüz sene sonra Türkçe ve Arapça kitaplar basılmaya başlanmış. Üç yüz senelik fark zaman zaman azalsa da her yerde kendini göstermiş. Bu kadar geçen zamana rağmen kitabın, gazetenin ehemmiyeti tam anlaşılmış değiliz. Azınlık da olsa kitaba ve gazeteye hala karşı olanların varlığıyla dünyada benzersiziz.
Bir dönüm noktasındayız demiştik ya… İslam Dünyası olarak matbaanın ve kâğıdın ehemmiyetini tam kavramaya başlamışken yeni bir dönem yeni bir çağ başlıyor.
Şüphesiz klasiklerimiz, şaheserlerimiz ve başucu kitaplarımız hep kâğıt baskı olacak. Ancak her birinden yüzlerce belki de binlerce dijital makale, video, resim, müzik ve daha icad edilecek birçok iletişim şekli olacak.
Bu çağı büyük ve küçük alemde yakalarsak dünya ile farkı kapatmak her zaman mümkün.