Türkiye ve ittifaklar

Dünya tarihi bir nevi ittifaklar tarihidir de denilebilir. İyi bir ittifak yaptı iseniz siyasi ve ekonomik varlığınızı ve bağımsızlığınızı devam ettirebilirsiniz.

Şüphesiz suiistimallerin önüne geçmek için ittifakların açık şeffaf ve meclis kontrolünde yapılması gerekiyor. On beş-yirmi devletin ittifakında sadece birisi sömürülüyorsa iyi düşünmek ve gerçekçi olmak gerekiyor. 

İyi politikacı güçlü ittifaklar yapabilendir. Çok daha iyisi ise karşı tarafın ittifakını dağıtabilendir.  

Peygamberimizin farklı din ve milletlerden kabilelere ve devletlere kadar yaptığı ittifaklar, anlaşmalar ve gönderdiği davet mektupları meşhurdur.  

İttifaklarda İslam dünyası pek başarılı olamamıştır. Doğudan Moğol istilasına Batıdan da Haçlı ordularını karşı ciddi bir ittifak kurulamamış her devlet tek tek savaşmış ve  mağlup olmuştur.  

İran ittifaklarda hep bizden daha ileri olmuştur. Değerleri bir yana bırakarak Osmanlı’ya karşı Batı ile hep ittifak halinde olmuştur. 

Kırım Harbi Osmanlı’nın çöküş döneminde ittifaklar hususunda bir dönüm noktası olmuştur. Batı orduları, Ruslara karşı Osmanlı’nın yanında savaşmıştır. Ancak zaman içinde Rus dış politikası ve istihbaratı güçlü etkisiyle Osmanlı’nın dahil olduğu bütün ittifakları bir şekilde dağıtmıştır. Yalnız bıraktığı Osmanlı’nın elindeki bütün Balkanları tek tek alıp Slav topluluklara vermiştir. Yine aynı dönemlerde aynı politika ile Orta Asya’daki Türk devletlerini de tek tek yutmuştur. 

Meşhur 93 harbinin sonunda Rusların durdurulamaz hale geldiğini gören Batı, İstanbul önlerine gelen Rusları istiladan vazgeçirmiştir. Hadisenin manevi yönü Risale-i Nur’da Mevlâna Halid bahsinde anlatılmaktadır. 

Osmanlı’nın daha sonraki dönemde en önemli müttefiki Almanya’dır. Bilindiği gibi Almanlar da dış politikada bizden daha iyi değildir. Bismarck dönemi en başarılı dönem kabul edilir. Ezeli düşmanları Fransızlarla Rusların bir araya gelmesine hep engel olmuştur.  

Alman ve Avusturya’nın ittifak sistemindeki hataları bizim de hem Batı’yı hem de Rusya’yı aynı anda karşımıza almamıza sebep olmuştur. Acı neticesi Birinci Dünya Harbi’de görülmüştür.  

Bilindiği gibi İkinci Dünya Savaşı bütün dengeleri değiştirdi. Almanya hem Batı bloku hem de Rusya ile savaşamayacağını kabullendi. Doğu Avrupa devletlerini tek tek işgal eden Rus tehdidine karşı NATO’ya dahil oldu.  Batı bloku Almanya olmadan demir, petrol ve tahıl zengini Sovyetlerin silahlanma yarışına mukabele edemeyeceğini görünce Almanya’ya koymuş olduğu silahlanma yasağını büyük ölçüde kaldırdı.

İkinci Dünya Savaşından sonra Türkiye de “toprak talebi ve Boğazlarda hak talebi” gibi Rus tehditlerine karşı kararını vererek eski müttefiki Almanlar gibi NATO’ya dahil oldu.  

Evet Sovyetler çöktü ancak bütün dünyadaki eski komünistlerin ve demokrasi karşıtlarının Ukrayna işgalinde işgalciyi desteklemesi Rusya’nın Sovyetlerin mirasına oturduğunu gösteriyor. Ne de olsa Rusya’nın başında eski bir Sovyet istihbaratçısı var! onlara göre Deli Petro, “Büyük Petro”. 

Bütün bunlara karşı Türkiye eksen değişikliğine gider mi? 

Değişiklik isteyenler farklı cenahlardan.

Bazıları diktatörler kulübüne katılarak demokrasiyi rafa kaldırıp memleketi istediği gibi yönetmek istiyor. Başka bir grup da Rusya’nın desteği veya işgaliyle iktidarın kendilerine teslim edileceğini hayal ediyor. Ne kadar farklı renklerde de olsa diktatörler ve şer ekseni birlikte çalışıyor. 

Ancak bütün bunlara karşı akl-ı selim sahiplerinin daha fazla olduğu kesin! Bu kadar tecrübeden sonra diktatörler değil demokrasi ve hürriyet ekseni kazanacaktır. Farklı görünümlerdeki diktatörlüğün her türlüsünü yaşamış ve uzun bir hürriyet ve demokrasi mücadelesi veren bir Türkiye için artık geriye dönüş yok! 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir