Deprem ve bakış açısı
Hadiselere tek bir yönden tek bir açıdan bakarsak hakikatı kavramakta zorlanırız. Şu alem ve onun nihai neticesi olan insan ne kadar karmaşık ve kompleks ise hakikat da o kadar kapsamlı ve çok yönlüdür.
Yerkürenin en önemli hadiselerinden olan depremin sebep, sonuç ve çareleri de aynı şekilde karmaşıktır.
Diyelim ki Japonya’ya nükleer bomba atıldığında hadiseyi sadece fizikçiler incelemiş olsa, harika bir icad olduğunu söyleyecekler ve üretilen enerjinin miktarını hesaplayacaklardı. Zincirleme reaksiyonunu araştıracaklardı. Savunmadan sorumlu olanlar sığınakların yetersizliğinden ve dayanıksızlığından, erken uyarı sistemindeki aksaklıklardan bahsedeceklerdi. Misalleri artırabiliriz.
Ancak en az bunlar kadar önemli başka bir hakikat var ki hadiseyi tamamlıyor. Hiç kimse iki şehirde yüzbinlerce kişinin ölümüne sebep olan bombaların bir ihmal ile uçaktan düştüğünü ve nükleer reaksiyonun tesadüfen olduğunu düşünmemiştir. Elbette bu konuda da sorular da sorulacaktır. Soruların önemli kısmı bombayı atan ülke ile ilgili olacaktır. İki taraftaki yöneticilerin sorumlu olduğu savaşta masum ve fakir halkın can ve mal kaybını kim karşılayacak? Veya şimdi halktan ve devletten ne isteniyor?
Üzerinde yaşadığımız şu yerküre cehennemi alevlerle yanan ve henüz içi sönmemiş bir gezegen. İçinde kayalar ve madenler ateşten nehirler ve okyanuslar gibi daimî bir akış, hareket ve faaliyet halinde. Üzerinde incecik bir kabuk misali sönmüş toprakta medeniyetler kurmuşuz. Milim milim de olsa birbirine karşı hareket eden tabakaların üzerinde evler kurduğumuzu unutmayalım.
Şüphesiz jeologlar sismik faaliyetlerle yüzlerce kilometre uzunluktaki plakaların devasa hareketlerini ve gerilmeleri takip edecekler. On binlerce atom bombasından daha şiddetli kırılmaların ürettiği enerjiyi hesaplayacaklar. Muhtemel kırılma hatlarını, tekrarlama dönemlerini ve zamanını tespit etmeye çalışacaklar.
Sürekli depremlerle iç içe olan ve yüzlerce depremi, ileri teknolojiyle inceleyip takip eden ülkeler de yer ve zaman tespitinin imkânsız olduğunu söylüyorlar. Ancak mademki Cenab-ı Hak her şeyi hikmetle, sebepler dairesinde değişmez kanunları ile yapıyor; depremin de yer ve zamanını bir kanuna bağlamıştır.
Evet, şu alemde hiçbir şey sahipsiz ve başı boş değil! Yerkabuğundaki faaliyetler eğer bir an sahipsiz kalsa deprem fırtınaları ve volkanlar ile yer kürenin içi dışına çıkacak ve hayat son bulacaktı.
Cehennemi faaliyet içindeki ateş küre sahipsiz değil! Bize rızık, arkadaş ve mesken olan madenler, sular, bitkiler, hayvanlar, dağlar, ovalar ve nehirlere kadar muazzam faaliyetleri içine alan yer kabuğu da sahipsiz ve başıboş değil.
Şüphesiz inşaat ve şehirleşme gibi faaliyetleri mutlaka sorgulamak gerekiyor. Bunlar da Allah’ın değişmez kanunlarıdır. Çünkü sebepler dünyasındayız. Ancak yerlerin, göklerin ve içindekilerin hakiki sahibinin her hadisede hem dünyaya hem de ahirete ait diğer maksat ve isteklerini düşünmediğimiz zaman gerçek hep eksik kalacaktır ve hakiki çözüme asla ulaşılamayacaktır.